Orta Zekâlılar Cenneti Üzerine Bir İnceleme
- Caner Çetin
- 4 gün önce
- 4 dakikada okunur

Zülfü Livaneli, Orta Zekalılar Cenneti, İnkılap Yayınları, 2022, 279 sayfa.
ISBN: 978-975-10-4163-0
Livaneli, yaşamı boyunca farklı eserler kaleme almış, bu eserleri ile küresel çapta ses getirmiştir. Hem yerele hem de küresele dair bakış açısına yeni bir boyut kazandırmıştır. Eserleri birden fazla dile çevrilmiş, otuzdan fazla ulusal ve uluslararası ödül kazanmıştır. Barışa ve çok boyutluluğa inanan ve yaşamını buna göre şekillendiren Livaneli, Orta Zekalılar Cenneti eserinde de tek boyutluluğa karşı çıkmayı hedeflemiştir. Bunu başarabilmek için yazdığı kısa eserler, deneme türünde yedi alt başlık altında toplanmıştır. Bunlar hayatın anlamını ve bireyselliğini konu edinen “Aşk Egoyu Yener”, değerlerimiz ve yozlaşma konularını işleyen “Deryadan Habersiz Mahiler”, evrensel kültüre değinen “Barış Çığlığı”, siyasete dokunan “Kar Altında”, kitaplarla ve edebiyatla ilgili “Çocuk Ustalığı”, toplumsal özelliklerimizle “Daüssıla” bölümü ve en son olarak sanat ve kültürü konu edinen “Sadelik ve İhtişam” bölümleridir.
Livaneli “orta zekalı” terimi ile düşünmeyi reddeden ve yaşamı sadece tek boyutlu ele alan insanları kastetmektedir. Ona göre bu kitle, düzene bağlı, düzenin dışına çıkmayı sevmeyen ve düzenin dışına çıkmayı reddeden bir kitledir. Dolayısıyla orta zekalıların arasından sanatla ya da yaratıcılıkla ilgilenenler çıkmayacaktır ve onlar, kendi düzenlerini yaşama sevinci gibi farklı duygularla bozmayacaklardır. Livaneli, orta zekalıların en büyük özelliğinin kurnazlıkları olduğunu vurgular. Ona göre bu insanlar zeki değil sadece kurnazdır. Livaneli, bu noktada kurnaz bireyleri akıllı bireylerle mukayese eder ve akıllı bireylerin kurnazlar tarafından kandırılmasının nedeni olarak akıllı bireylerin saf ve hakiki bilgiyle ilgilenmelerinden dolayı akıllarının kurnazlıkla, yalanla ve yanlışla çalışamayacağını ileri sürer. Tam da bu sebeple bugünün Türkiye’sinde üst makamların orta zekalılar tarafından doldurulduğunu ve akıllı, düşünen ve sorgulayan bireylerin, orta zekalılar tarafından baskıya maruz kaldığını ileri sürer. Eserde, Livaneli’nin orta zekalılara daha fazla nitelik yüklediği görülür ve bunlar orta zekalı bireylere doğrudan atfedilmese de biz kullanılan dilden orta zekalılara atfedildiğini anlıyoruz.
Orta zekalılar üzerine verilen örneklerin yanı sıra Livaneli, Türk kültürüne dair de ufuk açıcı bakış açısını sunar. “Taklit Ülke” adlı denemesinde, Türk toplumunun kültürünü yitirdiğini ve Batı’ya özenen bir kültür oluşturmaya çalıştığını öne sürer. Örneğin Japonların, kültürlerini muhafaza ettiklerini ve Fransa’da bir kitapçının nesiller boyu aynı aile tarafından işletilerek orada kolektif bir hafıza yarattığını ileri sürer. Türk toplumunun ise yerli ve milli geleneklerine sahip çıkmayı ayıp saydığını ve bu sebeple ondan kurtulmaya çalışır gibi bir hâli olduğunu söyler. Bundan kurtulmak için ise Batı’yı örnek alarak kendi geleneklerimizi yadsıdığımızı ifade eder. Buna ek olarak Livaneli şunu ifade eder: Batılılaşmak, kültürde yozlaşmak değildir. Finlandiya’yı örnek verir ve Finlandiya’ya özgü kültürün hâlâ kendi içinde korunduğunu ve buna ek olarak Avrupa Birliği ilkelerini benimseyen bir Batı ülkesi olduğunu ifade eder. Finlandiya, bizim aksimize Batılı olmak uğruna kendi kültürünü yok saymamış ve onu Avrupa ilkeleri ile zenginleştirerek bir Avrupa Birliği ülkesi hâline gelmiştir. Livaneli, bölümü bitirirken Türkiye’nin Batılı olmasının yolunun kendi kültürünü benimsemekten ve muhafaza etmekten geçtiğini ifade ederek önemli bir noktaya değinir. Bu bağlamda bir “taklit ülke” olmayacağımızı söyler; nitekim Livaneli bu noktada haklıdır. İzlenebildiği kadarıyla, tarihte taklit yoluyla başarıya ulaşmış bir ülke yoktur; neredeyse hiçbir şey taklit yoluyla başarıya ulaşmaz. Her başarı yeni bir bakış açısı ve özgünlük gerektirir.
Livaneli’nin Türkiye’nin aydınlanması yolunda gördüğü en büyük problem kültürdür. Aynı şekilde yazara göre Avrupa Birliği ile olan sorunlarımızdan en büyüğü de kültürdür. Kendisi politika ve ekonomiden öte Avrupa Birliği ile olan ayrılığımızı kültürel bakımdan ele almakta ve örnek olarak Türk insanının ölüme sempati duyduğunu ileri sürmektedir. Devlet adamlarından sokakta kedi tekmeleyen bireylere değin Türk milletinin ölümü savunduğunu iddia edilmektedir. Haklı olarak bu onun için Avrupa Birliği ile olan bir uyuşmazlıktır çünkü Türkiye henüz “öldürme”yi evrensel kalıplara çekebilmiş değil. Bu bağlamda öldürme eylemi, tüm güzel nitelikli eylemler ve unsurları sonlandırma çerçevesinde ele alınabilir. Türk toplumu bireyin yüzünü güldüren olayların yaşanmasını ve her insanın evrensel değerler çerçevesinde bir birey olmasını kısıtlamaktadır. Türkiye’de her kesimden insanın çoğu bir başkasının iyiliğini reddederek varlığını sürdürmemesini ister. Türkiye’de kesimler birbirini anlamaya ya da dönüşmeye değil, sadece kendilerinden olmayanı sonlandırmayı çabalar. Benim bakış açıma göre bunun temelinde Türk kültüründeki biat etmeyi sevmek yatıyor. Kendi içimizde tam bir birey olamadığımızdan ötürü dışardan gelecek saygı ve gurura ihtiyaç duyuyoruz. Bu sebeple de düşüncelerimizi ölümüne savunuyor ve bizim gibi düşünmeyenleri ötekileştirmeyi tercih ediyoruz.
Türk kültürü, ötekileştirerek kendisine dokunulmasını engeller. Livaneli, bunun nedenini Türk kültüründe bir aristokrasi kesiminin eksikliği ile açıklar. Türk kültüründe Osmanlı’dan beri aydın bir kesimin olmadığını, genel kültürün ve “birey”ler arası saygının oluşmasını sağlayan aristokrasinin ise Osmanlı’da da bulunmadığını ve bu sebeple bugün de Türkiye’de olmadığını savunur. Bu noktada Batı burjuvazisini ve Türk burjuvazisini mukayese eder. Ona göre Batı burjuvazisi elinde para biriktirdikten ve belirli bir mal varlığına kavuştuktan sonra Batı’da yer alan aristokrasinin ilkelerini benimsemiştir. Bu sebeple Batı burjuvazisinin kendi içinde saygılı olduğunu ve gösteriş meraklısı olmadığını söyler. Türk burjuvazisi için ise örnek alınacak bir aristokrat kesim Osmanlı’dan beri olmamıştır. Bu sebeple Türk burjuvazisi elinde mal varlığı olsa da onu daha kültürlü olmak için değil daha gösterişli olmaya harcamıştır. Livaneli, Türk ve Batılı burjuvazi ayrımını bu şekilde çizer. Son dönemlerde orta sınıfların da lüks ürünlere erişimi olduğundan Türk kültüründe artık çoğu kişi gösteriş amacıyla hareket etmektedir.
Orta Zekalılar Cenneti’nin “Para mı, İncelik mi?” bölümünde Türkiye’nin konumunun Avrupa Birliği ve Amerika ile kıyaslanmasından etkilenmiştim. Bu bölümde Avrupa’nın köklerinde kütür, sanat ve entelektüel birikim yatarken Amerika’nın köklerinde zenginleşen köylüler olduğu ifade edilmektedir. Livaneli, okuyucuya Türkiye’nin hangi modele daha yakın olduğunu sorduğunda ben “Amerika” demekten kendimi alamadım. Bu soru bana Türk kültürünün geleceğini tekrar sorgulattı.
Türkiye’nin en büyük problemi kültür üzerinedir. Bizim milletimiz kendini açıkça ifade edememekte ve Livaneli’nin de bahsettiği gibi sembollerle ve imalarla kendini açıklamaya çalışmaktadır. Bu kültürde elbette ki bireyler sağlıklı bir şekilde anlaşamaz. Sembolik konuşmaların ötesine geçip her bireyin kendi düşüncesini ve arzusunu kendisinin temsil edebilmesi gerekmektedir. Bu da Avrupa ilkelerine tutucu bir şekilde bağlılıkla değil, kendi yerelimizde kökleşerek uluslararası bir zenginliğe dokunmakla mümkün olacaktır.
Livaneli, Z. (2022). Orta Zekalılar Cenneti. İnkılap.
Comments